31 Ocak 2011 Pazartesi

Talent 2

 Forbes Ailesi, Buca’da ve Bornova’da köşkleri olan İzmir’deki Levanten aileler içinde en zenginlerden biriydi. Ailenin zenginliğinin kaynağı  antimuan madeni, meyan kökü ihracatı idi...ABD'de Forbes ailesi Anglikan din adamı peder John Forbes'a dayanan ve son derece aristokrat olan ailenin İzmir'e yadigarı Forbes Köşkü, yaşadığı bir çok trajediye rağmen gizemli güzelliği ile ayakta duruyor...

Bugün Görkem Toksoy ve ben köşkü ziyaret ettik...
Eski, neşeli günlerini anımsattık köşke...

Merak ediniz efenim... Detaylar çok yakında geliyor....:)) 
xoxo 

28 Ocak 2011 Cuma

Twilight Saga Breaking Dawn

Sette neler oluyor herkes merak ediyor..Doğru düzgün kareler  basına sızmadı açıkçası beklemekten sıkıldım :))
Skandallar yaratan paparazzilere sesleniyorum...Gidip seti basın !
Şimdilik haberdar olduğumuz dedikodulara şöyle bi bakarsak

  •  Çekimler yeni başlamışken Breaking Dawn’da çekilmesi planlanan seks sahnelerinin sansüre uğrayacağı Summit Entertainment tarafından açıklandı.Savunma ise ” Hedef kitlenin küçükler ve genç kesim olduğunu düşünürsek seks sahnelerinin ağır kaçacağını düşünüyoruz. Belki Dvd yada BluRay’nın da kesilmiş sahneler bölümüne koyabiliriz. ” oldu...OMG!Zaten bu zamana kadar çekilen filmler kitabın yanında rezalet bari finali adam gibi yapsalardı....:(
  • Diğer hayal kırıklığı ise kitabın en heyecanlı yeri olan doğum bölümü oldukça kanlı olduğu için makaslanıyor...E geriye pek bişey kalmadı :p
  • Film çekimlerinin çoğu Vancour’da geçerken Balayı sahnesi için Brezilya, Rio de Janeiro ‘da çekimler yapılıyor .Filmi’in iki bölümünün de Dreamgirls’un yönetmeni Bill Condon yönetecek. Yönetmen halinden çok memnun ve çok güzel bir film olacağını düşündüğünü belirtiyor. 
  • Karşınızda Renesmee;)
  Fotografa baktığım gibi buz gibi oldu içim nasıl bi donukluktur bu böyle...=)Hani güzelliğiyle gören herkesi kendine aşık ediyodu bu bebe:p
 Esme Adası;



 IMDb puanı yerlerde de olsa ben seviyorum bu efsaneyi izlemeyi...HeLecanla bekliyorumm

İyi Geceler xoxo

Duffy's Style

İster Amy Winhouse'a benzetin, ister çok minicik diye yüz çevirin ya da "çikin" bildiğin bu yahu diye düşünün ben bu kızı seviyorum hanımlar beyler..Sevgili Duffyciiim çok şahane kadife gibi sesin var dinle dinle doyamıyorum..Birde çok naifsin giyimine bayılıyorum :)
Duffy, 15 yaşından itibaren yerel klüplerde şarkı söylemeye başladıktan sonra İsviçreli bir gruba dahil olarak profesyonelliğe ilk adımı attı.

Bu projenin başarısız olması nedeniyle ülkesine geri dönen şarkıcı, pop star yarışmalarının bir benzeri olan "Wawffactor"a katıldı. Yarışmadan birinci çıkması beklenirken, Lisa Pedrig'in arkasında kalarak ikinci oldu.
 MOJO Ödüllerinden 2008 Yılının Albümü: Rockferry ile aday olan Duffy  Mercy ile yılın şarkısı ödülünü kazandı.
 Rockferry (2008)                                                    
 Endlessly (2010) isminde iki albümü var.

 Doğallık sevenlerdenim..Abartıdan uzak giyimini beğeniyorum Duffy'nin...Vintage tarzı üzerinde hoş duruyor..Makyaj sade, saçlar sanki 10 dakikada yapılıp sokağa çıkılmış gibi...


Güzel sesiyle postu sonlandıralım :)

100 ! \o/

Blog yayına başlayalı bir ay olduu...Benimle beraber olan sayın seyircilerimee kucak dolusu teşekküürrrleerrr:))
Sayımızın artışı beni inanılmaz mutlu ederken 100. izleyicime mö den beni hatırlaması için süprizim var:))

No100 olan ileyicim bu postun altına yorum bırakırsa onuna iletişime geçip hediyesini yollayabiliriim :)
xoxo

27 Ocak 2011 Perşembe

Restoration

Çabuk sıkılan mizaca sahibim blogda değişiklikler yapmadan rahat edemedimm..:)) 

Tatil rehavetine kapılıp yayılırım diye hayal ettiğim şu günler ailevi kaybımız sebebiyle hüzünlü geçse de bu kadar ayrılık yeter diyorum...Şehirde bi sürü şey olurken yazmadan olmazz..!! Ayrıca sizlere minik bi süprizim var, sanıyorum haftaya blogta yer alacak.:) 

Havadislere girelim yavaş yavaş...Bi süredir kafamda dolaşan fikriyat-ı şahane "temalı çekim" muhabbetini yürürlülüğe koymaya karar vermiştim...Pek tabii gereken fotoğrafları nasıl çekeriz kimden yardım isteriz sualleri havada uçuşurken sevgili Ekin hızır gibi yetişip bana bu Pazartesi görüştüğüm ve buluştuğum anda kanımın kaynadığı Görkem Toksoy'la tanışmamı önerdi...

İkimizin de fikirlerinin ve heyecanlarının kesişmesi muhabbeti pek tatlı yaptı ne yalan söyliiim:)
Bir aydır üzerine düşündüğüm ve ufakta ufak araştırma yaptığım için ilk temayı herkesin bayıldığı 1950'ler de sabitledim...Zerafetin ve sadeliğin hakim olduğu zamanlar yahu..Modernize edelim istedim...

Zaman hızla akıyor ve ben haftaya ilk çekimleri yapma niyetindeyim... :)) Aslında yazmak istemedim ama heyecanıma ortak olun istiyorum...Ha bir de bundan gayrı aklıma gelen fikriyatları aklıma düştüğü gibi yazayım da sonra başım ağrımasın ;)

Herkese iyi geceler 
Süper tatlı yumuşacık marshmallow gibi rüyalarr
xoxo

21 Ocak 2011 Cuma

Ara

Büyükbabamı kaybettim...Bi süre yazmaya niyetli değilim...Güzel projeler var sanırım tamamlandığında onlarla dönüş yaparım...Beni takip eden, okuyan herkesi çok çok seviyorum...

20 Ocak 2011 Perşembe

The Sartorialist

 "Selected as one of Time Magazine's Top 100 Design Influencers"

Scott Schuman 'ı ya da onun sokak modasının nabzını tuttuğu blogunu bilmeyen yoktur sanıyorum...Bilmeyenler için anahtar burada :)
Adam şaka bir yana ciddi ilham veriyor...Scott için önemli olan Prada-Gucci giymek değil..Sokakta ayakkabı boyayan bir adamın fotoğrafının altında Milano Moda Haftası'ından fırlamış sükseli bayanlar da var... Yakın zamanda beni çok etkileyen bir kaç karesi vardı....İtina ile paylaşılır...








The Sartorialist'i görmeyenler için..Karşınızda blogger Scott Schumann'ın sevimli hikayesi


Gününüz güzel geçsin... xoxo

19 Ocak 2011 Çarşamba

Han'da bir gün

 Sakız Adası’nın Osmanlı egemenliğine geçmesinden ve Osmanlı-İran savaşlarının durdurulup, “Kasr-ı Şirin Antlaşması”na dönülmesinden sonra İpek Yolu’nun Anadolu’dan geçen bölümünün tekrar ulaşım ağına girmesi, İzmir Limanı’nın önemini artırdı. Doğudan ve Anadolu’dan İzmir’e yönelen kervanların taşıdığı malları depolamak, pazarlamak ve tüccarlar ile kervanları barındırmak için yeni han ve kervansaraylara ihtiyaç duyuldu. Bu gereksinim üzerine 1744’te Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından güzel bir han inşaa ettirildi..

Osmanlı mimarisinin günümüze gelen İzmir’deki nadir eserlerinden Kızlarağası Hanı, hemen her ‘uzun mesafe hanı’nda olduğu gibi iki katlıydı. Üst katta, galeriye açılan odalarda yatmak isteyenler kalır, zemin katta ise yükleriyle develer, tüccarlar ve hizmetkarların kalabileceği odalar, malların boşaltıldığı ve pazarlandığı dükkanlar ile pazarlık yapan insanlar bulunurdu.


1993'ten beri turistik çarşı amaçlı ziyeretlere açık olan Han'ı İzmirli olup bilmeyen, bi kahvesini içmeden dönmeyen eminim yoktur...O zaman bu post İzmir'i özleyenlere gelsin :)


Mücevharat konusunda tam anlamıyla cennetten bi köşe gibi..Envai çeşit takı Han'ın tarihi dükkanlarını hergün ışıl ışıl parlatıyo...


Zanaat kelimesinin manasını hiç kaybetmediğini herhangi bi dükkanın içine giridiğinzde hissedebilirsiniz...Detay ve işçilik her tür takıda ön planda...Ayrıca Han esnafının üslübu ve tutumu vaktin nasıl geçtiğini fark etmenizi önlüyo:)


Gerdanlığı cidden sevdim..Siyah straplez mini bi elbisenin üzerinde hayal etiim ^ _^


İnci almak isteyenlere dizi inci her zaman tavsiyemdir..Hem süper ekonomik ayrıca ben bi kere inanmayıp kuyumcuya götürmüştüm aldığım muhteşem tepkiden beri değerli ve yarı değerli taş alışverişini Han'dan yapıyorum..Gerçi sonradan öğrendim ki kuyumculara da Kızlarağası'dan satıyolarmış:))
Bu arada istridyelerden alıp meze tabağı olarak kullanasım geldi bugun..Hoş görünürler sofrada...


Soldaki resimdekiler mercan ve turkuaz..Pastel oluşları beni cezbeden yanları...Sağdaki ise okyanustan çıkartılan aqua marine...Fiyatları diğerlerine göre daha yüksek...


Ben bu dükkanı pek severim...Koleksiyoncu...Harika şeyler var ve özellikle yakından çekmedim bi ara gidip uğrayınız efenim... 



 Ben resmi çekerken plak çalıyo, Elvis'te ortalığı yakıyodu :)) 


Evet fincanda pişen dibek kahvesinden içmeden ayrılmadım:)) Faldan anlayan varsa bişeyler atıversin :p Kahveyi Han'ın yan sokağında için derim...Çok daha lezzetli...


Birde dönüş yolunda Hisar Önü'nde binbir çeşit çiçek soğanı satılıyodu..Lale düşkünü biri olarak bayıldım :)) Aslında minik keseler içine koyup eşe-dosta hediye etmelik bence...Hem orjinal hem kalıcı..



 
    Herkese benden   xoxo 

 

17 Ocak 2011 Pazartesi

Il Sogno

Final ertesi dostlarla kaçamak yaptık..İzmir'li olanlara küçük bi tavsiye...Alsancak Il Sogno'nun nefis sıcak şarabı dillere destan....İşleten bayan ve annesi çok nazik..Ancak eşi için aynı şeyi söylemem:( 
Yemeklerden çok şarap iyi..Denemek lazım:)


 

Kiralık Adam

Final dönemiydi sinir stresti derken finallerinde finaline eriştik..Şu iki günü kendime ayırdım ne yalan söyleleyim pek bişey düşünmeden tembellik yapa yapa geçirmek iyi gelir sanıyordum kiii hiç bişey yapmamak çok daha canımı sıktı :)) Neyse muhabbet-i şahanemize geri dönelim artık..Özlemişim...

Dostlar ben kitap alışverişlerini toplu yapmayı teker teker almaktan daha çok seviyorum...Hem daha ekonomik oluyor hemde bir müddet -Of ne zamandır hiç kitap almadım- türünden vicdan azaplarından sıyrılmış oluyor insan ister istemez...Ayrıca evin içinde sanki kitapevindeymiş gibi raflardan yepyeni kitapların  birini seçip okumanın tadı çok şahane...

Sadede geleyim dün gece kitapların arasında unuttuğum bi roman dikkatimi çekti..Aslında bu dönem kendimi sadece klasikleri okumaya endekslemiştim ve merak ettiğim Uğultulu Tepeleri hakkını vererek okuyacaktım ki Yazgülü Aldoğan'ın Kiralık Adam'ına elim gitti..Cep boy sipariş vermişim ve arada kaybolup gitmiş minicik ya :)

Kitap kapakları hakikaten kişiyle hikaye arasında ilk bağlantıyı kuran önemli bi nokta..Kiralık Adam bu yönden olumlu..Merak duygusu uyandırıyor...Hikaye tanıdık ama tersten anlatılmış..Olağan zengin güçlü erkek etkileyici çekici kadın rolleri kitapta değişiyor ve kariyeri başarılarla dolu, zengin, güçlü karektere sahip Hayal, gönlünü para karşılığı kendisine sosyal ortamlarda yalnızlığını gidermek için tuttuğu kavalyesine kaptırıyor..Çift arasında geçen aşk zarif ve yalın bi şekilde kitapta anlatılmış.Yaş farkı, statü farkı, aşka ve karşı cinse güvensizlik ilişkiyi keskin gel-gitlere soksa da çift arasındaki karşı konulamaz çekime daha fazla dayanamayıp akışına bırakıyorlar...

Kimileri beğenmese de ben kitabı sevdim...Dün gece 12 gibi okumaya başlamıştım 3 buçukta da bitti...Sonu süpriz olmasa da hafıza da güzel bir tat bırakıyor...Tavsiye ederim..


 

8 Ocak 2011 Cumartesi

1920's..

1920'ler tarihte 1.Dünya Svaşı'nın sonu, Büyük Buhran, radikal milliyetçi akım, ekonomide kaos, işsizlik gibi olumsuz izler bıraksa da bunca dert ve kederin altında inanılmaz bir eğlence ihtiyacı doğurmuştur...Sektördeki patlamaların yaşandığı 1920'ler tarihe bu alanda The Jazz Age olarak ta anılmaktadır...
Özellikle de gençler barlarda, tiyatrolarda ve kabarelerde çok fazla vakit geçirmekteydiler...
Paris, Berlin ve New York gibi kentler “modern çağ” ın başladığı merkezlerdi, bu kentler eğlencenin kalbiydi. Mimari, resim, moda ve müzik yaşamın bu yeni temposuna uyumlu bir biçimde ilerlemeye başladı. Çarliston kızları, divalar dönemin ünlü kahramanlarıydı...
 Kabere kültürüne damga vuran giysiler ve dönemin stili hala etkisini modada gösteriyor..Şatafat, ihitişam ve mükemmellik üzerine kurgulanan giysilerle zaman tünelinden geçeliimm =)
Etkisini en çok gösteren özellikler..Etekte diz altı boy, hemen hemen her üründe püskül, hayatta bozulmaz gibi duran kalıp gibi ya da kısa saçlar, kırmızı ruj ve belirgin göz makyajı:)






 Geçmiş yılların sıkıntılarını unutmak istercesine, yeni yaşam tarzları insanları adeta sonsuz eğlence dünyasına taşıyordu ve bir çığ gibi sıkıntılı geçen yıllar coşkuyla, bol bol müzik ve eğlenceyle adeta dışarıya boşaltılmaktaydı.

  Sanatın her alanında olduğu gibi müzikte de “jazz” ile devrim yaşamaktaydı, köklerini Amerika’dan alan bu müzik başlangıçta tutucu Avrupalılar tarafından alay konusu olsa bile hızla yayılmaktaydı. Bu müzik özellikle gençler arasında hızla popülaritesini arttırmaktaydı ve “jazz” artık yeni yaşam biçimini anlatan bir sembol haline gelmişti.


 Jazz Çağı, arzuların ortaya çıktığı, yaşamın dolu dolu yaşandığı bir dönemdi, kural tanımıyordu, ahlak yargıları iki zıt uç arasında gidip geliyordu.

"Yirmili yıllar ilerlemeye başladıkça doğum kontrolü, çarliston, radyo ve Rudolph Valentino hayatın farklı olacağını kanıtladı. İlk sesli filmler ve canlı müzik büyük heyecan yaşattı. Ancak, Avrupa’da 1919’da yapılan barış antlaşmaları, uluslararası ilişkileri bir savaşın yaratabileceği tahribat ölçüsünde bozdu. Sovyetler Birliği’nde milyonlarca komünist eski düzeni toprağa gömebilmek için öldü. Almanya’da insanlar odalarını kâğıt paralarla süslediler; çünkü bu, duvar kâğıdı kullanmaktan daha ucuzdu. Wall Street’teki şişkin borsa iflas etti. ABD’de içki yasağı, yasaksız döneme göre daha fazla sarhoş, daha fazla gangster yarattı. Yıllar geçtikçe insanlar Hitler, Mussolini, Hirohito’nun adlarına alıştılar.

Trenler, uçaklar, motorlu balonlar, hızlı yolcu gemileri, hızlı otomobiller; Yirmiler hepsine sahipti. Albert Enstein fizik dalında Nobel Ödülü kazandı. Alexander Fleming penisilini keşfetti. Fakat sadece ilerleme olmuyordu. Caddelerde ölüm vardı. İrlanda’da Serbest İrlandacılar, Almanya’da Freikorp ve Spartakistler, Nazilerin çok geçmeden daha etkili biçimde kullanacakları silahları ateşlediler."Nick Yapp


1920'lerden esinlenen bebeklere bayıldım...


 Herkese şahane haftasonları   xoxo